KULAK BURUN BOĞAZ
 
 
 KULAK BURUN BOĞAZ NEDİR – OTORİNOLARENGOLOJİ NEDİR
KULAK BURUN BOĞAZ DOKTORU, UZMANI, DOÇENTİ, PROFESÖRÜ NEDİR
KULAK BURUN BOĞAZ DÜNYADA NEREDEN NEREYE GELMİŞTİR
KULAK BURUN BOĞAZ TÜRKİYE’DE NEREDEN NEREYE GELMİŞTİR 
 
  
  
 Kulak burun boğaz, basitten zora çeşitli 
hastalıkların tedavilerini ve dahili hekimlik icrasından 
makroskopik-endoskopik-mikroskopik cerrahi icrasına farklı işlemleri 
kapsıyan bir branşdır. 
 
 SÖZLÜK
Kulak Burun Boğaz: Kulak burun boğaz ve tüm baş boyun alanını kapsayan hekimlik branşı
Kulak Burun Boğaz Doktoru: Asistandan profesöre her mertebedeki kulak burun boğaz hekimi
Kulak Burun Boğaz Uzmanı: İhtisas sürecini tamamlamış kulak burun boğaz hekimi
Kulak Burun Boğaz Profesörü: Akademik açıdan en üst mertebedeki kulak burun boğaz hekimi
Otorinolarengoloji: Kulak-burun-boğaz bilimi, kulak burun boğaz branşı 
 
 Kulak Burun Boğaz Nedir - Otorinolarengoloji Nedir 
 
 Kulak burun boğaz  kavramı yaygın 
kullanımda, kulak burun boğaz ve tüm baş boyun bölgesini kapsayan 
hekimlik alanını, ya da hekimlik branşını ifade eder. Daha kati 
isimlendirme, “Kulak burun boğaz hastalıkları ve baş boyun 
cerrahisi”dir. Uluslararası alanda isimlendirme “Otorhinolaryngology / 
Head and Neck Surgery” şeklindedir.
 Otorinolarengoloji  sözcüğünün kelime anlamı 
“kulak-burun-boğaz bilimi”dir. Bu kavramın alt tanımlamaları da 
mevcuttur. Otoloji, kulak bilimi veya alt branşı; rinoloji, burun bilimi
 veya alt branşı; larengoloji, gırtlak bilimi veya alt branşı anlamını 
taşır. Aslında tarihsel gelişime bakıldığında, kliniklerde önce bu alt 
branşların oluştuğu görülür. Daha kati şekilde ifade edersek, önce 
otoloji alt branşı ile, rinolojiyi de kapsayacak şekilde larengoloji alt
 branşı oluşmuştur. Bu alt branşların zaman içinde biraraya gelmesiyle, 
otorinolarengoloji branşı bugünkü bütünleşmiş şeklini almıştır.
 Kulak burun boğazın kapsadığı alan,  geniş bir 
yelpazeye yayılır. Basit gripal enfeksiyonlardan kafa tabanı tümörlerine
 kadar vücudun en basitten en zora pekçok hastalığı, kulak burun boğaz 
ve baş boyun cerrahisi branşının tanı-tedavi alanındadır. Anatomik 
olarak sınırları, nöroloji-nöroşirurji veya göz hekimliği gibi farklı 
ihtisas alanlarına giren kısımlar dışında, tüm baş ve boyun dokularını 
kapsar. İhtiyaç halinde ise, mikrovasküler “free flap” cerrahisinde 
olduğu gibi, vücudun diğer alanları müdahale sahasına girer. Kulak burun
 boğaz ve baş boyun cerrahisinin kapsadığı ana alanlar; kulak 
hastalıkları, burun hastalıkları, ağız-yutak hastalıkları, ses-gırtlak 
hastalıkları, baş-boyun hastalıkları ve yüzün estetik problemleri 
şeklinde sınıflandırılabilir. Kafa tabanı cerrahisi gibi farklı konular 
da bunların içine dahil edilebilir veya ayrı bir gurup olarak kabul 
edilebilir. Diğer taraftan yetişkin ve çocuk kulak burun boğaz 
hastalıkları, bir bütün olarak ele alınabileceği gibi ayrı ayrı da 
değerlendirilebilir.
 Kulak burun boğazın kullandığı teknolojik donanım,  çok çeşitlilik gösterir. Bu branş, kendine has zorluklar içerir. Kulak 
burun boğaz boşlukları dışarıyla irtibatı olan, ancak derinde yerleşmiş 
gizli ve karanlık alanlardır. Gerek muayeneleri gerek müdahaleleri, 
aydınlatma ve özel donanım gerektirir. Bunun teknolojik karşılığı, alın 
ışığı ve endoskoptur. Kulak burun boğaz sahasında, orta ve içkulak 
yapıları başta olmak üzere, çok küçük ve hayati anatomik yapılar 
bulunur. Muayene ve müdahaleleri büyütülmüş görüntü ve hassas çalışma 
gerektirir. Bunun teknolojik karşılığı cerrahi mikroskop ve mikrocerrahi
 alet donanımıdır. Diğer taraftan kulak burun boğaz ilintili dokuların 
bir bölümü, kafa kemikleri içinde yerleşmiştir. Kemik içi yapılara 
müdahale, kemiğin titiz şekilde oyulmasını gerektirir. Bunun teknolojik 
karşılığı ise tur ya da frezdir, yani çok hassas bir matkap olan 
delgidir. Anlatılan ihtiyaçlar tarihsel süreçte, kulak burun boğaz 
branşının bütün bu cihazların tıbba sokulmasında öncülük yapmasını 
sağlamıştır.
 Kulak burun boğazda makroskopik-endoskopik-mikroskopik cerrahi,  bir bütündür. Başlangıç uygulamaları çok daha gerilere gitmekle 
beraber, yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren, giderek artan ve 
gelişen şekilde endoskopik cerrahi, mikroskopik cerrahi ve delgi 
cerrahisi; makroskopik cerrahi denilen klasik cerrahinin yanısıra kulak 
burun boğaz branşının olmazsa olmazları haline gelmiştir. Doğaldır ki, 
günümüzün radyofrekans, lazer, robotik cerrahi gibi teknolojik 
gelişimleri de, ihtiyaç halinde kulak burun boğaz alanında kullanım 
bulmaktadır. Benzer şekilde, bu branşın sözü edilen kendine has 
özellikleri, geleceğin tenolojilerinin de ilk karşılık bulacağı 
alanlardan birinin kulak burun boğaz olmasını kaçınılmaz kılacaktır. 
 
 Kulak Burun Boğaz Doktoru, Asistanı, Uzmanı, Doçenti, Profesörü Nedir 
 
 Kulak burun boğaz doktoru,  kulak 
burun boğaz alanında çalışan tüm hekimleri kapsayan bir halk dili 
tanımlamasıdır. Bu bağlamda kulak burun boğaz doktoru terimi, ihtisas 
sürecine yeni adım atan genç bir asistandan mesleğinin olgunluk dönemini
 yaşayan bir profesöre tüm kulak burun boğaz hekimlerini kapsar. Netice 
itibarıyla kavram; kulak burun boğaz asistanı, uzmanı, yardımcı doçenti,
 doçenti, profesörü ünvanlarının tamamını anlatır.
 Kulak burun boğaz asistanı  ve tıpta uzmanlık 
öğrencisi kavramları, kulak burun boğaz alanında ihtisas yapan hekimleri
 tanımlar. Kulak burun boğaz asistanları, birkaç yıl süren dahili ve 
cerrahi eğitimin ardından sınava girerek ihtisas süreçlerini 
tamamlarlar.
 Kulak burun boğaz uzmanı,  ihtisas sürecini 
tamamlayarak kulak burun boğaz mesleğini icra etme ehliyetini almış 
hekimlerin ünvanıdır. Kulak burun boğaz uzmanı, uluslararası kurallar ve
 Türk tababet kanunun verdiği yetki ile, kulak burun boğaz / baş boyun 
cerrahisi alanındaki tüm dahili ve cerrahi hastalıklara müdahale etme 
hakkına haizdir.
 Kulak burun boğaz doçenti  tanımlaması akademik bir
 ünvandır. Kulak burun boğaz doçentliği; uzmanlığı takiben girilen, 
akademik çalışmaların değerlendirilmesi ve sözlü sınav aşamalarından 
oluşan doçentlik sınavının başarılmasıyla hakedilen bir mertebedir. 
Ülkemizde, doçentlik sınavına giriş ve doçentlik ünvanını kullanma, 
üniversite kadrosu gerektirmez.
 Kulak burun boğaz profesörü  tanımlaması da 
akademik bir ünvandır. Kulak burun boğaz profesörlüğü, akademik açıdan 
en üst mertebedir. Süreç olarak kulak burun boğaz profesörlüğüne uzanan 
akademik yol; kulak burun boğaz asistanlığı, uzmanlığı, bazı 
üniversitelerde yardımcı doçentliği, takiben doçentliği, nihayet 
profesörlüğü aşamalarını içerir. Geçmişte ülkemizde kullanılan 
ordinaryus profesörlük mertebesi ise, çok uzun zaman önce lav 
edilmiştir. Ülkemizde, profesörlük ünvanının alınması ve bu ünvanı 
kullanma hakkı; üniversite kadrosuna atanmayı ve bu kadroda asgari 2 yıl
 çalışmayı gerektirir.
 Kulak burun boğaz ihtisası, doçentliği, profesörlüğü süreçleri,  Türkiye için şu şekilde özetlenebir: Altı yıllık tıp eğitimini takiben 
tıp doktoru ünvanını alan ve ihtisas yapmayı arzulayan hekimler, TUS’a 
yani tıpta uzmanlık sınavına girerler. Bu sınavda, tercih edilen 
branşların başında gelen kulak burun boğaz kliniklerinden birinin 
puanını tutturan hekimler, ihtisasa hak kazanırlar. Birkaç yıl süren 
dahili ve cerrahi eğitimin ardından, jüri önünde sınava girerek kulak 
burun boğaz uzmanı ünvanını ve mesleği serbest icra etme yetkisini 
kazanırlar. Kulak burun boğaz uzmanları arasında akademik ünvan almayı 
arzulayanlar birkaç yıl mesleklerinde tecrübe sahibi olur, bu arada 
araştırma ve akademik çalışmalar yapar, takiben doçentlik sınavı için 
resmi başvuruda bulunurlar. Akademik çalışmaların değerlendirilmesi ve 
sözlü sınav, jüri tarafından gerçekleştirilir. Sınavı geçenler doçent 
ünvanını alırlar. Gerek doçentlik ünvanının alınması, gerek kullanılması
 açısından üniversitede çalışma mecburiyeti yoktur. Profesörlük ise 
üniversite kadrosu ve jüri değerlendirmesini beraberce gerektiren, 
yalnız üniversitelere özgü bir mertebedir. Doçentlikte 5 yılı dolduran 
kulak burun boğaz hekimleri, çalıştıkları veya çalışmayı arzuladıkları 
üniversitenin kulak burun boğaz profesörlüğü kadrosu açması/ilan etmesi 
durumunda, dosya ile resmi başvuruda bulunurlar. Jüri tarafından dosya 
bazında yapılan inceleme, üniversite yönetiminin jüri raporlarını esas 
alan değerlendirmesi ve nihai kararıyla sonuçlanır. Profesörlük 
kadrosuna atanan hekimler profesör ünvanını alırlar. Profesör ünvanın 
kalıcı olabilmesi ve üniversiteden ayrıldıktan sonra da 
kullanılabilmesi, asgari 2 yıl profesör kadrosunda çalışmış olmayı 
gerektirir. 
 
 Kulak Burun Boğaz Dünyada Nereden Nereye Gelmiştir 
 
 Tıbbın dünyada tarihsel gelişimi,  kulak burun boğazın ya da herhangi bir tıp branşının gelişiminin 
anlaşılabilmesi için kilit önemdedir. Tıp, tüm insanlığın ortak birikimi
 olan ve üzerine sürekli olarak ilaveler yapılarak nesilden nesile 
aktarılan bir sanattır. Bu bağlamda yüzbinlerce yıllık insanlık tarihi 
boyunca, ilkel kabile hekimlerinden genetik uzmanlarına uzanan bir imece
 ile, dünyanın her bir bölgesinden her bir hekim bu sanata bir tuğla 
koymuştur. Yazılı tarihin başlangıcı kabul edilen Sümer ve takiben 
Babil’den, ismen hekimlere ait önemli belgeler günümüze erişmemiştir. 
Ancak daha sonraki medeniyetlerde tıp sanatının gelişiminde ve aktarımda
 efsanevi önemi olan büyük hekimler, belgelerle sabittir. Sekhet’enanch 
M.Ö. 3500’lerde Mısır’da, Shen Nung M.Ö. 2700’lerde Çin’de, Sushruta 
M.Ö. 1000’lerde Hindistan’da, Hipokrat M.Ö. 400’lerde Antik Yunan’da, 
Celsus M.S. 30’larda Roma’da, Galen M.S 150’lerde yine Roma’da, 
Albucassis M.S. 950’lerde Arap Magribi’nde, Avisenna yani İbni Sina M.S 
1000’lerde yine Arap Magribi’nde, Mundinus M.S. 1300’lerde Salerno ekolü
 İtalya’sında, Vesalius M.S. 1500’lerde Rönesans dönemi İtalya’sında 
dünya tıbbına ölümsüz katkılarda bulunmuşlardır. Dikkat edilirse bayrak,
 her dönemin hakim medeniyeti kanalıyla elden ele Rönesans Avrupası’na 
kadar taşınmıştır. Rönesans Avrupası ise takipeden Aydınlanma Avrupası 
ile beraber, çağdaş tıbbın kaynağını oluşturur. Çağdaş tıbbın yeşerdiği 
son iki-üçyüzyıl içinde ise bazı kilometre taşları olmasaydı, tıp bugün 
bulunduğu noktaya erişemezdi veya çok gecikmeyle erişirdi. Bu kilometre 
taşlarının hayati önemini şu sorularla ifade etmek mümkündür: Morgagni 
olmasaydı patoloji ile klinik ne zaman bir bütün olarak ele alınmaya 
başlanıp hastalıkların tanı-tedavileri çüzülürdü? Louis Pasteur 
olmasaydı pastörizasyon tekniği ile gıda üretimi nasıl kolaylaşabilirdi 
veya kuduz mikrobu ne zaman keşfedilirdi? Diğer büyük mikrobiyolog 
Robert Koch olmasaydı tüberküloz basili ve kolera bakterisi tesbiti için
 kaç yıl gerekirdi? Ya James Simpson kloroform anestezisini, Lister 
antiseptik cerrahiyi başlatmamış olsalardı ameliyatların emniyetle 
yapılması nasıl ve ne zaman başlardı? Edison ampulü keşfetmeseydi iç 
bölgedeki dokular ne zaman görüntülenme ve müdahale şansına sahip 
olurdu? Röntgen, x-ışınlarını bulmasaydı, içorgan ve kemik 
hastalıklarının tanısı röntgen cihazlarıyla konulmaya nasıl başlanırdı? 
Curie’ler madam Curie’nin hayatı pahasına radiumu keşfetmeselerdi kanser
 tedavisinde radyoterapi umudu ne zaman yeşerirdi? Ehrlich drug 
606/salvarsan ile yolu açmasaydı ve Alexander Fleming şans eseri de olsa
 muhteşem penisilini bulmasaydı, antibiyotiğin keşfine kadar kaç insan 
enfeksiyonlardan hayatını kaybederdi? Günümüz tıbbı, adı anılan 
anılmayan bu tutkulu ve fedakar insanların emeklerinin üzerinde 
yükselmektedir.
 Kulak burun boğazın dünyada tarihsel gelişimi,  farklı süreçlerden geçmiştir. Doğaldır ki yakın yüzyıllara gelene kadar 
kulak burun boğaz alanı, vücudun diğer alanları gibi, bir özelleşme 
olmaksızın genel tababetin doğal bir parçasıdır. Genel tababette ise ilk
 ayırım dahili ve cerrahi tababet şeklindedir. Ondokuzuncu yüzyılda, 
kulak burun boğaz alanının birbirinden bağımsız 2 ayrı yolda ilerlemesi 
söz konusudur. Bunların klinikleri, hekimleri ve bilimsel dergileri 
birbirinden tamamen ayrıdır. Otoloji yani kulak kısmı, genel cerrahi ve 
beyin cerrahisinin bir alt parçası, yani cerrahi bir branş şeklindedir. 
Oysa ki larengoloji yani gırtlak alanı göğüs hastalıklarının parçası, 
yani dahili bir branş şeklindedir. Rinoloji yani burun alanı da 
larengolojinin ve neticede dahili branşın içindedir. Ondokuzuncu 
yüzyılda İngiltere’de kurulan “Royal Ear Hospital” ve “Metropolitan 
Dispensary of Throat” ile Amerika Birleşik Devletleri’nde kurulan “New 
York Eye and Ear Infirmary” klinikleri bu sürecin belgeleridir. Yirminci
 yüzyılın ancak başlangıcında kulak burun boğaz, bugünkü anlamında 
bütünleşmiş ve otorinolarengoloji şeklinde kapsamlı, tek branş haline 
gelmiştir. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında başlayan ve yirmibirinci 
yüzyıla uzanan süreçte ise otoloji, larengoloji, rinoloji, fasyal 
plastik, baş boyun cerrahisi şeklinde, alt branşlaşma veya üst 
ihtisaslaşma denilen, parçalar halinde çalışma kavramı gelişmeye 
başlamıştır. Ancak günümüzün bu alt branşlaşma süreci, geçmişteki kulak 
burun boğaz bütünleşme sürecinin aksine bağlayıcı bir düzen haline 
gelmemiştir. 
 
 Kulak Burun Boğaz Türkiye’de Nereden Nereye Gelmiştir 
 
 Tıbbın Türkiye’de tarihsel gelişimi,  tıp fakültelerinin tarihi ile özdeştir. Osmanlı İmparatorluğu zamanında
 çağdaş anlamda ilk tıbbiye, askeri bünyede 1827 yılında Tıbhane-i Amire
 adıyla Şehzadebaşı’nda kurulmuş ve farklı isim ve yerleşkelerle 1909 
yılına kadar Osmanlı’nın asli tıp eğitim merkezi olmuştur. Daha 
ayrıntılı ifadeyle, bu askeri kurum özünde devamlılık göstererek 
Mekteb-i Tıbbiye, Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane, gibi farklı 
adlarla farklı yerlerde faaliyetini sürdürmüştür. 1867 yılında, yine 
askeri tıbbiye bünyesinde daha sonra ayrı bir kurum haline gelecek olan 
sivil tıbbiye, yani Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye de açılmıştır. 1898 
yılında ise, askeri tıbbiye çatısı altında olmak üzere, Topkapı Sarayı 
surlarının içinde, modern bir askeri eğitim hastanesi, Gülhane Seririyat
 Hastanesi adıyla, Alman Prof. Dr. Rieder yönetiminde faaliyete 
sokulmuştur. 1900’lerin başına gelindiğinde Osmanlı’da, biri askeri biri
 sivil 2 ayrı tıp okulu bulunmaktadır: Askeri bünyede olan Mekteb-i 
Tıbbiye-i Askeriye-i Şahane Demirkapı’da, sivil bünyede olan Mekteb-i 
Tıbbiye-i Mülkiye-i Şahane ise Kadırga’da merkezlenmiş durumdadır. Bu 
arada askeri tıp okulu, 1903 yılında Haydarpaşa’daki görkemli binasına 
taşınmıştır. 1909 yılı, Türk tıbbında bir kilometre taşıdır: 1909 
yılında yapılan kanun değişikliği ile askeri ve sivil tıp okulları 
Darülfünun yani “Üniversite” çatısı altında birleştirilmiş, böylece 
Darülfünun Tıp Fakültesi olarak sivil hale getirilmiş ve Üniversite 
bünyesinde Haydarpaşa’da hizmet vermeye başlamış veya bir başka 
ifadeyle, özündeki devamlılık bağlamında, Haydarpaşa’da hizmetine devam 
etmiştir. Darülfünun Tıp Fakültesi, Türkiye Cumhuriyeti zamanında 1933 
yılında yapılan üniversite reformuyla, İstanbul Üniversitesi Tıp 
Fakültesi adını almıştır. Takiben Haydarpaşa’dan ayrılarak Haseki, 
Cerrahpaşa ve Aşağı Guraba Hastaneleri esas olmak üzere çeşitli 
hastanelerde dağınık olarak hizmet vermiş, nihayet Çapa’da bugünkü 
yerleşkesine yerleşmiştir. 1967 yılında, adı İstanbul Üniversitesi 
İstanbul Tıp Fakültesine dönüşen kurum; kuruluş tarihi olarak Türk 
tıbbının geçmişini oluşturan 1470 tarihli Fatih külliyesi-sekizli 
medreseler yanındaki darüşşifa yani hastane esas alındığında 500 yılı 
aşkın, 1827 tarihli ilk askeri tıbbiye esas alındığında 200 yıla yakın, 
1909 tarihli sivil Darülfünun esas alındığında 100 yılı aşkın, 1933 
üniversite reformu ile yapılanan modern İstanbul Üniversitesi esas 
alındığında ise 100 yıla yakın bir tarihe sahiptir. İstanbul Tıp 
Fakültesi Türkiye’deki tüm diğer tıp fakültelerinin kaynağını 
oluşturmuştur.
 Kulak burun boğazın Türkiye’de tarihsel gelişimi,  çağdaş süreç açısından şu şekilde özetlenebilir. Kayıtlara göre 
Tıbbiye-i Şahane’nin iki yüzbaşısı Mithat ve Şevket Bey’ler, iç 
hastalıkları bünyesinde olmak kaydıyla, kulak burun boğaz ile meşgul ilk
 isimler olarak görülmektedir. 1878 yılında, Paris’te gördüğü kulak 
burun boğaz eğitimden dönen Civani Ananyan Bey’in kulak burun boğaz 
muallimliğine atanması ise, Türkiye’de kulak burun boğaz branşının resmi
 başlangıcı olarak kabul edilir. Civani Ananyan Bey’in öğrencisi olan ve
 Paris’e giderek kulak burun boğaz eğitimi alan ikinci kişi Şefik 
Paşadır ve yurda dönüşünden sonra, 1890 yılında, ilk bağımsız kulak 
burun boğaz kliniğini kurar. Ancak bu dönemde daha çok poliklinik ile 
yetinildiği, burun tamponu ve tonsillektomi dışında başka cerrahi 
girişimlerin yapılmadığı görülmektedir. 1900 yılında, Alman Prof. Dr. 
Rieder, yönetimindeki askeri tıbbiyenin yani Mekteb-i Tıbbiye-i 
Askeriye-i Şahane’nin eğitim hastanesi olan Gülhane Seririyat 
Hastanesi’nde, Almanya’da eğitim almış 5 Türk hekime farklı tıbbi 
bölümleri yönetme görevini verir. Bunlardan Berlin’de kulak burun boğaz 
eğitimi almış Ziya Nuri Bey kulak burun boğaz ile ilgili kısmın başına 
geçer. Böylece 1900 yılında, devamı bugüne kadar uzanan ilk çağdaş kulak
 burun boğaz kliniği kurulmuş olur. Ziya Nuri Bey, 1909’da Darülfünun’un
 kurulmasıyla tıp fakültesi kadrosuna geçer, fakültenin ilk kulak burun 
boğaz profesörü ve kliniğin ilk direktörü olur. Ziya Nuri Bey, 1933 
Üniversite reformuna kadar direktörlük görevinde kalır. Takiben yine 
kısa bir süre bu görevi üstlenir.
 Kulak burun boğazın Türkiye’de kökleşmesi ve yaygınlaşması,  İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nin yüzyılı aşkın süren 
faaliyetlerinden köken alır. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp 
Fakültesi Kulak Burun Boğaz Kliniği; 1909 tarihinden başlayarak 1933 
yılında şekil ve 1967 yılında isim değiştirmek kaydıyla, Osmanlı 
İmparatorluğu son döneminde ve Türkiye cumhuriyeti erken-orta döneminde 
Türk kulak burun boğaz branşını şekillendirmiştir. Bunu hem yaptığı 
dahili-cerrahi-akademik çalışmalarla direk olarak, hem de diğer kulak 
burun boğaz kliniklerine yetişmiş insan gücü hazırlayarak dolaylı olarak
 sağlamıştır. Cumhuriyetin bu erken-orta döneminde kulak burun boğaz 
branşına emek veren pek çok hekim ve hocanın yanısıra, Gülhane’de 
direktörlük yapan Dr. Sani Yaver ile İstanbul Ünivesitesi Tıp 
Fakültesinde direktörlük yapan Prof. Dr. Ekrem Behçet Tezel ve Prof. Dr.
 Safa Karatay önemli kilometre taşlarıdır. Günümüz Türkiye’sinde 
uluslararası alanda uygulanıp Türkiye’de uygulanmayan kulak burun boğaz 
branşına ait hiçbir tıbbi veya cerrahi tedavi yöntemi yoktur. Hatta Türk
 kulak burun boğaz camiası, bazı tıbbi tedavilerin ve cerrahi 
tekniklerin öncülüğünü yapmaktadır.
 Kulak burun boğazın dünyada ve Türkiye’de geleceği,  tıp ve cerrahinin diğer alanlarından farklı değildir. Yirminci yüzyılın
 ikinci yarısında tıbbın tüm alanlarında ve cerrahide büyük aşama 
kaydedilmiştir. Yirmibirinci yüzyıl ise olasılıkla robotik cerrahi, kök 
hücre tedavisi, gen mühendisliği alanındaki gelişmelere gebedir. Kulak 
burun boğaz branşının, dünyada ve Türkiye’de, bu gelişmelerin dışında 
kalması düşünülemez. 
 
  
 
 
  
  
  
  
  
  
 Copyright/Main Edition 2012 - Comprehensive Revision 2015 - Limited Revision 2022 - Prof. Dr. TUNCAY ULUĞ
Bu internet sitesi, Prof. Dr. Tuncay Uluğ'un Otobiyografisi 
ve KBB Hastalıkları/Baş Boyun Cerrahisi Branşının Anlatımını beraberce içeren birleşik bir sitesidir. 
              Bu internet sitesinin tüm hakları saklıdır.
              Bu sitede yer alan bilgiler bilgilendirme amaçlıdır; 
hastalıkların tanı ve tedavisinde kullanılmaz, bu konuda herhangi bir 
sorumluluk kabul edilmez.
              Bu site T.C. ve uluslararası fikir hakları kanunları ile 
korunmaktadır. Hastalıklarla ilgili bölümler tamamıyla Prof. Dr. Tuncay 
Uluğ tarafından yazılmıştır ve yine Prof. Dr. Tuncay Uluğ tarafından bir
 kitap olarak yayımlanabilir. Dolayısıyla hastalıkların tanımlandığı 
bölümler başta olmak üzere bu internet sitesinden alıntı yapılamaz.